Bundan otuzdan da çok sene önce karlı bir Artvin sabahında dünyaya gelmişim. İlçede başlayan macera il devlet hastanesine uzanmış, bir takım streslerden sonra 19 yaşında minicik bir annenin minicik kızı olarak, örtüden sepetlerin içinde ahşap bir köy evine getirilmişim. Hava soğukmuş, annem küçükmüş, ufacıkmış, babam da bizimle değilmiş üstelik. Gerçi olsa neye yarayacak bezimi değiştirip sütümü mü ısıtacak? Bazen çok üşenirdim gecenin bir vakti uyanıp seninle ilgilenmeye der annem. Hiç kıyamam. Şimdilerde lohusa depresyonu falan diyorlar ya hani; laf… Karlı kışlı bir köyde, eşinin ailesinin evinde, bir sürü işin gücün arasında, bir yandan bana bakarken görüyorum o ufacık annemi, içim gidiyor. Gidip sarılasım, sırtını okşayasım, ayaklarını öpesim geliyor. sağolsun, ömrü uzun olsun.
Gerisi sıkıcı şeyler. Büyüyorsun, düşüyorsun, kalkıyorsun, okuyorsun, yazıyorsun, korkuyorsun, yaşıyorsun işte. Geçen yıl otuzuncu yaşıma girerken hayata karşı çok pozitif, çok motiveydim. Çok güzel şeylerin eşiğinde hissediyordum kendimi, öyle bir coşku, öyle bir neşe. Bok gibi şeyler oldu affedersiniz. Pandemi nedir ya hu, sesli dile getirince hala saçma geliyor. Küresel bir salgın başlayacak, çok bulaşıcı olacak, kime ne yapacağı belli olmayacak ve bütün dünya evlere kapanıp birbirimizden korkar bir hale geleceğiz. Ne senaryo ama. Ahir ömrümde bunu da mı görecekmişim dedirtecek cinsten, korkunç şeyler. Haberiniz vardı gerçi değil mi, siz de oradaydınız. Hep birlikte bir balonun içinden geçtik nefeslerimizi tutup, hala da çözülmüş değiliz ve üstelik artık ayaklarımızın altındaki zemin daha kaygan. Yarın biri çıkıp dünyanın çekim kuvveti bozuluyor dese ne kadar şaşırırız ki artık?
Bu kaosun ortasına düşünce haliyle ne hissedeceğimi ne yapacağımı şaşırdım. İyi şeylerin olacağına inanmaya devam mı edeyim, beni mutlu eden şeylerde çabalamaya, enerjimi yüksek tutmaya devam mı edeyim yoksa her şeyin normale dönmesini mi bekleyeyim ikilemleri… Kendimi, en dip köşelerimi tanıdım bir yandan da. Meğer ben sadece konfor alanımda, güvenli bölgemde mutluymuşum mesela. Azıcık dengeler bozulduğunda yediğimden, içtiğimden, okuduğumdan, yaşadığımdan keyif almıyormuşum. O da işte, konfor alanım yani, en ufak bir rüzgarda yıkılmaya müsait kağıttan bir kulübeymiş.
Ha sonra ne oldu, gerçekten her şeyin tamamen eskisi gibi olması mümkün mü, mümkünse bu ne kadar sürecek bunu bilen yokmuş meğer; bunu öğrendik. Öyle önümüzdeki haftalar çok kritik diye diye girdiğimiz kapanmalarla, oo yaşasın aşı bulundu heyecanlarıyla çözülmüyormuş pandemi mevzusu. Aslında yapılması gereken baktın iş ciddileşiyor konfor alanının kulübesini daha sağlam bir hale getirmekmiş. Ben işte onu yapmakta çok geç kaldım. Yeri geldi elime kitap alamadım beklemekten. Her şey normale dönsün de o zaman iki katı okurum dedim hevessizliğime kılıf olsun diye. Hayatımın en hiçbir şey yapmadığım yaşıydı bu pandemi yaşım, meğer hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sadece geçen gün ömürden sayılacakmış.
Bugün bir arkadaşımla doğum günüm sebebiyle telefonda konuşurken yalnız bu ara seni pek iyi görmüyorum dedi. Bu ufaktan “tamam hadi yeteri kadar bekledin, toparlan” demek aslında. Bayılırım böyle silkeleyen arkadaşlara. Birkaç yıl önce yine başka bir arkadaşım ee Burcu neyi bekliyorsun al pasaportunu bi git bakalım ne göreceksin dedi diye Aralık ayında apar topar yurtdışına gitmiştim. Bugün de işte aynı silkelenmeyi hissettim içimde. Sahi artık neyi bekliyorum keyif alarak okumak, seyahat etmek, spor yapmak, doktoraya başlamak için? Dünya üstünde hiç vakanın kalmayacağı o ütopik günü mü? Komikmiş Burcucuğum, peki.
Geçenlerde beni çok etkileyen bir çizim görmüştüm. İnsanlar hayatının hep geçmiş ihtimallerini düşünüp olmayanlar için hayıflanırlar, halbuki gelecek de aynı şekilde ihtimallerle doludur minvalinde bir çizimdi ve beni çok etkilemişti. Şimdi işte geçmişteki bütün o olan olmayan ihtimallerle dövüşmeyi bırakıp gelecekte olabilecekleri ne kadar kontrol edebiliyorsam o kadar kontrol etmek için gerekli kuvveti hissediyorum kendimde, yeniden. Velhasılı kelam, hoş geldin yeni yaşım.
Bana getirebileceğin çok kötü şeyleri gördüm, çok daha kötülerinin varlığını hatırladım. Elimdekilerin kıymetinin şükrüyle dolu her bir hücrem, saç diplerime kadar teşekkürlerle iyi ki’lerle başlıyorum sana.
Ve umarım, ömrüm var ise bir sonraki yıldönümünde seni güzellikle anayım istiyorum. Daha çok şükürle, daha güzel anılarla, sağlıkla sıhhatle esenlikle geç. Kendime daha sağlam, daha geniş ve daha esnek bir konfor alanı inşa edebildiğim bir yıl ol. Bana hayata daha sıkı tutunacağım yeni kökler, göğe uzanacağım yeni dallar, açacağım yeni çiçekler için su ver, toprak ver, ışık ver. Sevgiyle gel.
iyi ki doğdum.
Bir Cevap Yazın